Monday, May 28, 2007

inneci var müsait bir yerde

Şimdi benim bir iğne olmam lazım. Lakin kime yaptıracağım konusunu düşündükçe efkan efekanlar basıyor bünyemi günlerdir, bi fenalıklar geliyor. Eskiden ne güzeldi, ailemizin iğnecisi Turgut Amca geliyor basıyor şırıngayı gidiyordu. Zaten maşallah bizim ailede kıçını görmediği kişi kalmadı Turgut Amca’nın. Hepimize bir vesileyle batırdı o şırıngayı. “Hepimizin kıçını gören Turgut Amca” yakıştırması sanırım bu durumdan geliyor. Neyse efendim, benim kıçımı da değişik vesilerlerle değişik boyutlardaki iğne koleksiyonuyla ziyaret etmişliği var bu tonton amcanın, hatta bir ara üniversitedeyken sabah voltaren akşam b vitamini iğnesi vurmaya geliyor, sabah sağ loba ayrı, akşam sol loba ayrı eziyet ediyordu. Muslukçuların alet çantası gibi koca bir takım kutusu taşırdı Turgut Amca. İçinde çeşitli kalınlık ve boylarda iğneleri bulunuyordu, iyi hatırlıyorum. O çanta açıldığı anda zaten elim ayağıma veriyor, her yanım buz kesmeye başlıyordu. Çaresizce siyaset, sanat, futbol konuşup süreci geciktirme girişimlerim, Turgut Amca’nın multi-tasking özelliği sayesinde adeta boşa çekilmiş kürek gibi oluyordu (oeh). Zira benim “fener de bu sene ne koydu gelene geçene hehemehe” sataşmalarıma hiç geride kalmayıp aynı sertlikle yanıt verebilirken (beşiktaşlıydı) aynı anda da pıt pıt diye işaret parmağıyla ilaç ampülüne vurabiliyordu. Eli işte ağzı beşiktaştaydı yani, windoz gibi adamdı. Eli de zaten hiç hafif değildi hatırlıyorum. “Kasmayalım kendimizi” gibi ettirtgen-oldurtgan cümlelerle sakinleştirme girişimleri, popomdan çıkan “Flöpçk” sesiyle yerini korku, endişe ve acıya bırakıyordu. Yine de dişlerimi sıkıp bağırmamaya çalışır, en fazla bir hıslama şeklinde fısıltıyla “ıhhh” sesi çıkarırdım flöpçk sesiyle eş zamanlı olarak. Şimdi düşünüyorum da, keşke fenerden bahsetmeyip suyuna gitseymişim, adamı kırmızı görmüş boğaya çevirmeseymişim. Bazen hala düşünürüm o günleri yalnızken, ve ne zaman aklıma gelse Turgut Amca ve iğne çantası, sağ ve sol lobum ayrı ayrı zonklar, kıçım başım ayrı oynamaya başlar hemen akabinde.

Neyse efendim, ezcümle geçen gün şirkette iğne günü düzenlendi, tetanoz aşısı olmak için neşeyle sıraya girdik. Sıra bana geldiğinde Turgut Amca’nın bana yaşattığı deneyimlerin katkısıyla rahat hareketlerle hemşirenin karşısına geçtim, gayet kendimden emin tavırlarla kemerimi çözdüm, pantolonumu popomun sol lobu açıkta kalacak şekilde indirip yüzüstü yatıverdim sedyeye. Bütün bunları o kadar hızlı ve çevik yapmışım ki hemşire kızın hihihih diye elini ağzına götürüp “iğneyi kolunuzdan yapıcaz amaaa” demesini ancak elim popomda iğnenin vurulacağı yeri ayarlarken farkettim. Yanaklarım kıpkırmızı bir halde kemerimi çekerken hatırlıyorum kendimi. Ayrıca koldan da fena yakıyormuş iğne, hiç onaylamadım. Onaylamadığımı belirtmek için de biraz bağırdım tabi yekten. Korkan hemşireye de “derdim seninle değil iğneyle, sen sadece bir piyonsun” diyiverdim. Turgut Amca’yı düşündüm o esnada, süper mario bıyığının altından “keh keh” yaparak bana gülen Turgut Amca’yı. Alacağın olsun senin diye gökyüzüne doğru işaret parmağımı savururken yakaldım kendimi. “25’inci yüzyıla girdik, hala iğne oluyoruz mınakoyim” diye söylene söylene sedyeden kalktığımı ve yavaş hareketlerle yerime döndüğümü hatırlıyorum.

No comments: